26 Kasım 2008 Çarşamba

une belle histoire - Michel Fugain

Bir zamanların en gözde parçası olan Michel Fugain 'in une belle histoire adlı parçası Çağan Irmak'ın son filmi "Issız adam" ile yeniden gündeme geldi.
Zaten bundan bir kaç yıl öncede "Çemberimde Gül Oya" adlı dizi ile bu şarkıyı yeni nesle hatırlatmıştı Çağan Irmak.
Oysa bu şarkı bundan 20-30 sene önce oldukça meşhurdu. Sanırım en güzel Franszı şarkılarından biridir. Ayrıca ülkemizde de Tanju Okan, Nilüfer ve Modern Folk üçlüsü tarafından "Kim ayırdı sevenleri" adıyla söylenmişti. Hatta italyancası bile baya baya meşhurdur.



sözleri
c'est un beau roman
c'est une belle histoire
c'est une romance d'aujourd'hui
il rentrait chez lui, là-haut vers le brouillard
elle descendait dans le midi, le midi

ils se sont trouvés au bord du chemin
sur l'autoroute des vacances
c'était sans doute un jour de chance
ils avaient le ciel à portée de main
un cadeau de la providence
alors, pourquoi penser aux lendemains

ils se sont cachés dans un grand champ de blé
se laissant porter par le courant
se sont raconté leurs vies qui commençaient
ils n'étaient encore que des enfants, des enfants
qui s'étaient trouvés au bord du chemin
sur l'autoroute des vacances
c'était sans doute un jour de chance
qui cueillirent le ciel au creux de leur main
comme on cueille la providence
refusant de penser aux lendemains

c'est un beau roman
c'est une belle histoire
c'est une romance d'aujourd'hui
il rentrait chez lui, là-haut vers le brouillard
elle descendait dans le midi, le midi

ils se sont quittés au bord du matin
sur l'autoroute des vacances
c'était fini le jour de chance
ils reprirent alors chacun leur chemin
saluèrent la providence
en se faisant un signe de la main

il rentra chez lui, là-haut vers le brouillard
elle est descendue là-bas dans le midi
c'est un beau roman
c'est une belle histoire
c'est une romance d'aujourd'hui

21 Kasım 2008 Cuma

Sinema Tv Dersleri

Sinema Tv Dersleri

İletişim üzerine hazırlanan kuramsal yazılar başta olmak üzere sinema ve TV ders notlarının paylaşıldığı site sinema tv dersleri....
http://sinematvdersleri.blogspot.com/ adresinden ulaşılabilen blog, sinema hakkındaki genel notlar, çeşitli film ve akımlar hakkındaki yazılar, tür filmleri ve sinema kuramları gibi konuları incelemekte...
Özellikle sinema-tv öğrencilerinin yararlanması için güzel bir kaynak olduğu gibi sinemaya gönül veren herkesin bişeyler bulabileceği bir yer sinematvdersleri...

19 Kasım 2008 Çarşamba

Imagine- John Lennon

Hayal et...
John Lennon'un unutulmaz şarkısı -ki belkide ütopyası 1971 tarihli "imagine"...
The Beatles'in efsanevi solisti Lennon'un solo kariyerinin en önemli parçalarından olan bu eser 70'li yıllara damgasını vurmuştur. Özellikle o yıllardaki muhalif hareketler, bu şarkıyla özdeşleşmiş ve Lennon'un çok sevdiği "sanat" şehir New York'tan gönderilmek istenmesine neden olmuştur.
Şarkı insanların kardeşçe yaşadığı bir dünya özlemini dile getirir...O dünyada artık ırkçılık, din savaşları yoktur...insanlar özgür ve kardeştir.
Kuşkusuz bu sözlerde Lennon'un eşi Yoko Ono'nun etkisi unutulmamalıdır. Zaten beatles zamanında bile "sosyal sorunlara" dikkat çeksede Lennon'un asıl muhalif sanatçı yapan belki de odur...
Rolling Stone Dergisi tarafından tüm zamanların en iyi 500 şarkısı listesinde 3.sırada olan parça uzun yıllar etkisinden kurtulamayacağınız bir başyapıt.
Şarkının sözleri şu şekildedir:

"Imagine there's no Heaven
It's easy if you try
No hell below us
Above us only sky
Imagine all the people
Living for today

Imagine there's no countries
It isn't hard to do
Nothing to kill or die for
And no religion too
Imagine all the people
Living life in peace

You may say that I'm a dreamer
But I'm not the only one
I hope someday you'll join us
And the world will be as one

Imagine no possessions
I wonder if you can
No need for greed or hunger
A brotherhood of man
Imagine all the people
Sharing all the world

You may say that I'm a dreamer
But I'm not the only one
I hope someday you'll join us
And the world will live as one"
-------------------------------------
hayal et cennetin olmadığını
denersen kolaydır
cehennem yok altımızda
üstümüzde ise
sadece gökyüzü
tüm insanların
bugün için yaşadığını
hayal et

hayal et ülkelerin olmadığını
o kadar zor değil bu
uğruna öldürecek ya da
ölecek bir şey yok
ve din de yok tabii
tüm insanların
barış içinde yaşadığını
hayal et


hayalci diyebilirsin bana
oysa yalnız değilim ben
umarım bir gün sen de
katılırsın bize
ve bir bütün olur dünya

hayal et malın mülkün
olmadığını
merak ediyorum
yapabilir misin
ne açlık var ne aç gözlülük
insanların hepsi kardeş
tüm insanların
tüm dünyayı paylaştığını
hayal et.
------------------------------------------

14 Kasım 2008 Cuma

Popüler Kültür

Popüler Kültür
Kitle kültürü'nün devamının sağlanması için sistemin ortaya koyduğu, bu açıdan bakıldığında varolması kaçınılmaz olan kültür. Popüler kültür, kitle kültürünün oluşturduğu yabancılaşmanın bir sonucudur. Sistemi değiştirmenin anlamsızlığını vurgulayan hatta onu sevdirmeyi amaçlayan kitle kültürü her ne kadar bu konuda başarılı olsada, toplumda bir huzursuzluk yaratması kaçınılmazdır. Popüler kültür, bu açıdan bakıldığında kişilerde ortaya çıkan sisteme aykırı davranma isteği, yabancılaşmayı yok sayma arzusu, bireylerin özgürleşme hevesi ve farklı olma güdüsünü bastırmak amacıyla sistem tarafından ortaya çıkarılmaktadır. Sistem, insan doğasındaki bu güdüleri ortaya çıkartırken bunu kontrollü bir biçimde yapar. Böylelikle hem bu dürtüler kontrollü bir şekilde ihtiyaçları karşılar hemde oluşması muhtemel bir başkaldırıda önlenmiş olur. Yani popüler kültür bir yandan sisteme bağlıyken diğer yandan sisteme karşıdır. Görüldüğü gibi onbeş dakikalık ünlüler, beş para etmez kalitede ama milyonlarca liralık elbiseler aslında sistemin devam etmesi için gerekli bir yanılsamadır. Kısa sürede olsa bu farklı(aslında inanmak istemesekte birbirinin kopyası) ürünler/olaylar sadece kitle kültürünün gerçekleşmesine ön ayak olmaktadır. Popüler kültür, sanayi öncesi toplumlarda zorunlu bir olgu olmuştur. Bunun nedeni merkezi devletin aslında taşrada tam bir güç sağlayabilecek kültürel, eğitsel, baskıcı devletsel vs.. ürünlere sahip olamamasıdır. Ancak kapitalizmin gelişimi sonucunda bu özellikler devletlerce birer birer kazanılmıştır. Ancak burada ortaya çıkan eğitimli ve toplumda sıkışmış insan modelini bir şekilde oyalamak gerektiğinden bu kültür hala devam etmektedir. Az gelişmiş ülkelerde ise içsel(tam kapitalizmin sanayi öncesi gibi tamamlanmamış olması) veya dışsal(iletişim araçlarının gelişmesiyle kapitalist ülkeleri model alan insanın var olması) nedenlerle popüler kültür devletçe desteklenmektedir. Toparlarsak kapitalist bir devlet popüler kültüre muhtaçtır. Tam demokrasi asla sağlanamadığından(ki bu da başka bir tartışmadır) sistemi oyalayacak bir yanılsama gereklidir. Bunu aşmanın tek yolu okumak,okumak,okumaktır...
Onur ÇOBAN
11.4.2007

Kitle Kültürü

KİTLE KÜLTÜRÜ
Kapitalist devletlerin ortaya koyduğu, sistemin realitesini ortaya koyan ayrıca çoğunlukla popüler kültürle karıştırılan kültür. Kitle kültürü sistemde var olan yönetici-yönetilen, zengin-fakir, eğitimli-eğitimsiz arasındaki farkın yaratmış olduğu realiteyle yakından ilişkilidir. Kitle kültürünün amacı bu realitenin değitirilebileceği umudunun anlamsız olduğu, hatta bu kültürün kabul edilmesinin mutluluk getirdiğini bireylere göstermektir. Böylelikle sistemin istediği yabancılaşma gerçekleşecektir. Kitle kültürünün kabul edilmesi ve ona karşı durulmaması en basit anlamda başımızın belaya girmesini önler. Yani kitle kültürüne inanmak hatta daha güzeli onu hiç düşünmemek bizlere cahil bir mutluluk kazandırır(der kapitalistler). Kitle kültürü tüketilmek amacıyla yapılır. Bunu yapanlar ise kitlenin dışında kalan kişi ve kurumlardır. Onlar bu kültür sayesinde nasıl yaşamamız gerektiğini, neyi seveceğimizi, ne yiyeceğimizi ortaya sunarlar. Ancak bu sistem bazı olumsuzluklarıda getirmiştir. Birey ne olduğunu anlamasada içten bir acı hissetmekte, birşeyler yapma arzusu gütmektedir. Bunun bastırılması için daha rafine bir yaptırım gereklidir. Bu da popüler kültürdür.
Onur ÇOBAN
11.4.2007

1 Kasım 2008 Cumartesi

LAZLAR VE LAZ DİLİ-1

LAZLAR VE LAZ DİLİ
(Hazırlayan: ONUR ÇOBAN)

1-GİRİŞ

Lazlar binlerce yıldır Karadeniz çevresinde yaşamakta olan bir halktır.Kökenleri Kafkaslara dayanan Lazlar diğer Kafkas kavimleriyle yüzyıllar boyunca etkileşim içinde olmuşladır.Kendi aralarında konuştukları Laz Dili(Lazca) yada kendi ifadeleriyle Lazuri, bölgedeki diğer halklar tarafından etkilenmiş hatta bazılarını da etkilemiştir.Lazların gerek dil gerekse kültürel anlamda bölge ile etkileşiminin fazlalığı kökenleri hakkında birçok iddianın ortaya atılmasına neden olmuştur.Kimileri Lazları Gürcü olarak,kimileri ise Doğu Karadeniz’de yaşamış olan Pontus Rumlarının bir kolu olarak değerlendirmiştir.Ancak bu iddialar hiçbir zaman bilimsel araştırmalar sonunda olmamış çoğunlukla siyasi nedenlerle ortaya konmuştur.
Peki haklarında bunca söz söylenen bu Lazlar kimdir?Günümüzde sanıldığı gibi tüm Karadeniz bölgesinde yaşayan insanlar Laz mıdır? Şuanda yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan lazca nasıl bir dildir ve nerelerde konuşulmaya devam etmektedir?İşte özellikle bu son soruya cevap bulabilmek için Lazları tanımak onların kültürlerini bilmek gereklidir.Bunun için önce tarihe bakmakla başlayalım.

2-LAZLARIN TARİHİ

Lazların bilinen en eski tarihleri MÖ 8. yüzyıllarına dayanmaktadır.Bu bölgede etkin olan kültüre Kolheti uygarlığı adı verilmektedir Kolheti kültür alanının sınırları batıdaki Psov Nehri,kuzeyde Kafkas Sıradağları,doğuda Suram etekleri ve güneyde de Karadeniz'i izleyerek Trabzon’a kadar uzanmaktaydı. Kolheti kültürü Megrel-Laz,Gürcü ve Abhaz halklarının süreç içinde yarattıkları ortak bir kültürdür.Bu bölgede yaşayan halklardan biri zamanla iki kola ayrılmıştır.Müslüman olan ve kendilerine Laz olarak tanımlayanlar ile Hıristiyan olan Megreller bu toplumu oluşturmaktaydı.Henüz siyasi birlik sağlayamayan bu kavimler bu dönemde birbirlerini çeşitli biçimde etkilemişlerdir.MÖ 6. yüzyılda Kolheti Devletinin kurulması ile bölge dışı devletlerle ilk temaslar yaşanmış ama bu çok sınırlı düzeyde olmuştur.Bu dönemde çok parlak günler geçiren antik Yunan medeniyeti bu bölgeye özel bir önem göstermiş hatta Homeros’un Odyssesia adlı eserinde konu olmuştur.Homeros bu bölgenin Kral Aietes’in ülkesi olarak tanımlamış ve efsanevi Altın Postun bu topraklarda olduğunu belirtmiştir.Karadeniz bölgesindeki Rum etkileri bu dönemde başlamış ve Yunan Mitolojisinde önemli bir yer edinmiştir.Bu da araştırılması gereken ilginç bir konudur ancak ben yer darlığından dolayı bu kısa bilgileri vermekle yetiniyorum.
Bölgedeki Rum ve Gürcü etkilerinin artması ile Kolheti Kültürü tarihten silinmeye başlamıştır.MS 3.yüzyılda Gürcülerin ve Abhazların ‘Eğrisi’, Romalıların ve Bizanslıların ‘Lazika’ dedikleri bir krallık ortaya çıkmıştır. Başlangıçta yerel bir takım kavimlerin himayesi altında yaşayan bu krallık kısa bir süre sonunda Roma İmparatorluluğunun bir eyaleti durumuna gelmiştir. Romanın ikiye bölünmesi ile bağımsızlığına kavuşan bu krallık hızla büyüyerek bölgede önemli bir yer edindi.MS 5. yy. da Çin ve Hindistan’a bağlanan ticaret yollarının bu bölgeden geçmesi Bizans ve Pers İmparatorluklarının Lazika topraklarını ele geçirmek için bir neden oluşturdu.Bu dönemdeki yoğun savaşlar nüfusun yarısının ölmesine neden olmuştur.En sonunda bölgedeki kavimler Bizans İmparatorluluğunun himayesi altına girmiştir.Lazika krallığının zor şartlar nedeniyle yıkılması ile bölgede Abhazya Krallığı ortaya çıkmıştır. Abhazların Günümüzde Gürcistan toprakları içerisinde kalan bölgede Bizans’tan koparak bağımsızlıklarını elde etmeleri ile bu bölgede yaşayan Megrel ve Bizans’ta kalan Laz halklarının farkının açılmasına neden olmuştur.
Latinlerin 1204’te İstanbul’u işgal etmesi ile Gürcü etkisi tekrar ortaya çıkmıştır.Ancak kısa bir süre sonra merkezi Trabzon olan Pontus Rum Devleti Karadeniz kıyılarını kendi denetimi altına almış ve bu süreç içinde Rumlar ve Lazlar arasında çeşitli mücadeleler yaşanmıştır.En sonunda Lazlara kendi bölgelerinde söz sahibi olma hakkı tanınmış ama yinede Rum devletinin bir vilayeti olarak kalmaya devam etmişlerdir.1461 yılında Osmanlı padişahı Fatih Sultan Mehmet’in Rum devletini ortadan kaldırması ile Osmanlı imparatorluluğunun yönetimine girmişler ve bununda etkisiyle İslam’ı benimseyen Lazlar,yinede bölgedeki derebeylerinin etkisinden uzun süre kurtulamamışlardır.
19.yüzyılda 1814-1817,1818-1821 ve 1832-1834 yılları arasında Osmanlı yönetimine karşı bazı ayaklanmalar çıkmıştır.Bölgedeki derebeylerinin hakimiyetini kırmak ve güvenliği sağlamak amacıyla yönetim konusunda düzenlemelere gidilmiş ve 1851 yılında Batum merkezli ‘Lazistan Sancağı’ kurulmuştur.Ancak Batum’un 1878’de Rusların eline geçmesi ile sancağın merkezi Rize olmuştur.
1877-1878 Osmanlı-Rus savaşları sonucunda,yerlisi oldukları bölgelerin ve Batum'un Rusların eline geçmesinden sonra, Müslüman Lazların bir kısmı Osmanlı topraklarına kitlesel olarak göç etmiş ve İzmit Sancağı içinde bulunan bölgelere yerleştirilmişlerdir. Osmanlı-Rus savaşlarında Laz gönüllüler Ruslara karşı Osmanlıların safında savaşmışlardır. 16 Mart 1921 Türk-Rus Antlaşması üzerine de bir kısım Müslüman Laz yine Türkiye'ye göç etmek zorunda kalmıştır.
Türkiye Cumhuriyetinin kurulması ile Lazistan sancağı kaldırılmıştır.Bu bölgedeki Pazar,Ardeşen,Fındıklı ilçeleri Rize iline;Arhavi ve Hopa ilçeleri ise Artvin iline bağlanmıştır.

3-LAZLARIN YAŞADIKLARI YERLER

Yukarda bahsettiğim gibi Lazların yoğun olarak yaşadıkları bölge Karadeniz bölgesinin doğu kıyılarıdır.Özellikle sahilde bulunan yerleşim bölgelerinde görülmelerine rağmen iç kesimlerde yaşayanlara da rastlamak mümkündür.Hangi laza sorarsanız sorun Lazların en yoğun olduğu yer olarak size 5 ilçeden söz edecektir.Bunlar Rize iline bağlı Fındıklı,Pazar ve Ardeşen ile;Artvin iline bağlı Arhavi ve Hopa ilçeleridir.Diğer Karadeniz İlçelerine nazaran bu yerlerde yaşayanların hepsi Laz kökenlidir.Bu 5 ilçenin çevresinde yer alan ilçeler ve bağlı oldukları illerde de Laz nüfusuna rastlamak mümkünse de hiçbir yerde bu kadar baskın değillerdir.
Nüfusları Yüz binleri bulan bu etnik grup Osmanlının son dönemlerinden itibaren yavaş yavaş bölgeden göç etmeye başlamışlardır. Özellikle son 50 yılda bu olay hız kazanmıştır.Günümüzde Lazların çoğunluğu Karadeniz bölgesinde değil daha batıdaki yerleşim yerlerinde yaşamaktadırlar. Bolu, Bursa, Kocaeli,Zonguldak ve Sakarya illeri ile bunların köy ve kasabaları buna en iyi örnektir.Hatta bu illerde ‘Laz Köyü’ diye tabir edilen köyler bulunmaktadır.
Kuşkusuz ki Lazların en fazla yaşadıkları şehir İstanbul’dur.Bunu çeşitli kaynaklar doğrulamaktadır.60’lı yıllardan itibaren Anadolu’dan başlayan göç hareketlerine dahil olan Lazlar bu şehirde birbirleriyle olan ilişkilerini çok sıkı tutmuşlardır.İstanbul’da bir çok Laz Dayanışma dernekleri ve vakıfları bulunur.Bu araştırma sırasında faydalandığım ‘Rize-Fındıklı yardımlaşma vakfı’da bunlardan biridir.Bu ve bunu gibi dernekler Büyükşehir’de yaşayan bu halkın birlikteliği amaçlamaktadır.Türkiye dışında Lazlar Gürcistan Cumhuriyeti’nin Acaristan Özerk Cumhuriyeti’nde ve yine Gürcistan’da bulunan Abhazya Özerk Cumhuriyetinde yoğun olarak yaşamaktadırlar.Bu bölgede de iki yüz bini bulan sayılarıyla bölgede etkin rol oynamaktadırlar

4-LAZ KÜLTÜRÜ

Lazlar köken olarak Megrellerle aynı olması bu iki halkın ortak kültürel özellikler göstermesini sağlamıştır.Ancak din faktörü ve yaşadıkları coğrafi bölge iki grubunda kendine özgü özellikler kazanmasını sağlamıştır.

Karadeniz Bölgesinde yaşayan Lazların önemli bir bölümü balıkçılıkla uğraşır Bunun dışında çay tarımı en önemli geçim kaynaklarındandır.Çeşitli sebze ve meyve,fındık ve hatta yörenin mikroklimal bir özellik göstermesinden dolayı Turunçgil ve kivi üretimi yaygınlaşmıştır.
Denizin kültüre olan etkisi İstanbul’daki Lazların üstünde hala görülebilir.Bu şehirde yaşayan Lazlar arasında birbirleri arasında kaptan,reis gibi hitapları duymak mümkündür.Hemen hepsi yüzmeyi bilen ve seven bu insanlar klasik kıyı insanı özelliğini gösterir.Rize-Fındıklı yardımlaşma vakfında tanıştığım insanların hepsi oldukça sıcak kanlı ve espri yapmayı seven insanlar.Belki de ‘Laz fıkralarının’ bu kadar yaygın olması onların bu neşesinden ve birazda hoşgörüsünde kaynaklanıyor.Ama hepsinin rahatsız olduğu bir konu ise tüm Karadeniz insanlarının Laz olarak değerlendirilmesi. ‘Dil bilmeyen insanları Laz olarak görüyorlar’ en çok duyacağımız türden yakınmalar.Kendilerini duyurmak için çeşitli şenlikler ve festivaller düzenlemekten geri durmuyorlar.Sadece bu sene içinde hem Kadıköy de hem de Üsküdar meydanında festival düzenlediler.
Benimde katıldığım bu festivallerde çeşitli Laz yemekleri satılıyordu.Laz mutfağı doğal olarak balık ağırlıklı.Bunun dışında mısır(özellikle mısır ekmeği)yemeklerde göze çarpıyor.
Laz kültürünün en önemli yanı tartışmasız müzik.Müzik eşliğinde yapılan çeşitli manileri okumaları şenliklerin vazgeçilmezlerindendir.Horon ise bu insanların belki de en sevdikleri şeydir.Tulum veya kemençe adı verilen müzik aletlerinin sesini duyan bir Laz’ın yerinde duramayacağı söylenmektedir.
Bunların dışında el sanatları oldukça gelişmiştir. Ağ örmede bu konuda çok iyi eserler verilmektedir.El yapımı giysilerdeki işlemelerde çeşitli Laz motifleri görünmektedir.Bunların tümü Laz şenliklerinde görülebileceği gibi Karadeniz Bölgesinde de hala geçerli olan sanat ürünleridir.
Gemi yapımında oldukça başarılı olan Lazlar bu konuda kendilerine Türkiye’de hatta dünyada rakip tanımamaktadırlar gerçektende denizle iç içe yaşayan bu halk bu konuda çok başarılıdır.Özellikle İstanbul’da yaşayan Laz işadamları yurtdışına sayısız gemi satmışlardır.
Ev yapımında da oldukça ileri olan Lazlar Karadeniz’de ahşap ev yapmayı tercih etmektedirler.Ancak günümüzde betonarme evlerin yaygınlaşması ile bu ahşap evlerin sayısı hızla azalmıştır.Lazların ev yapımındaki becerileri onların Büyükşehirlerde inşaat sektöründe çalışmalarına sebep olmaktadır.Günümüzde bir çok kooperatif ve site inşaatını onlar gerçekleştirmektedirler.
Kısacası Lazların geçmişten gelen kültürel özelliklerini yaşatmaya çalışma çabaları vardır.Ne yazık ki bu sınırlı sayıda olmaktadır.Günümüzde bu kültür yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır.Bu gibi yerel kültürlerin korunması Türk kültürü içinde çok önemlidir.Çünkü bu topraklarda yüzlerce yıldır bir arada yaşayan bu kültürler kaynaşıp kendi ulusal kültürümüzü de oluşturmuştur.Anadolu’nda bulunan bu farklı kültürler yok olursa bazılarının düşündüğü gibi ulusal Türk kültürü güçlenmez, aksine güç kaybederek yok olma tehlikesi baş gösterir.

NOT:Devamı için lütfen diğer bölümlere bakınız.

ONUR ÇOBAN
İstanbul Üniversitesi Yüksek Lisans

Lazlar ve Laz Dili-2

(öncesi için lütfen diğer bölümlere bakınız)

5-LAZ DİLİ VE GELİŞİMİ:

Lazca binlerce yıldır varolan bir dildir.Ancak bu dil ne yazık ki yazılı anlamda gelişememiştir.Buna karşın Laz kültürünün etkisiyle sözlü edebiyat oldukça geniştir.Çeşitli lazca destanlar,maniler ve masallar günümüze kadar ulaşmayı başarmıştır.
Lazca,Laz kökenli insanlar tarafından günümüzde de kullanılmaktadır. Türkçe ile birlikte günlük hayatta oldukça çok başvurdukları Lazca’nın öğrenilmesi çok zor değildir ama en az diğer diller kadar dilbilgisi kuralı olan gelişmiş bir dildir.Günümüzde hemen hemen bütün Lazlar lazcayı anlayıp konuşabilmektedir.Türkçe bilmeyen Laz ise hemen hemen hiç kalmamıştır.
Gürcistan’da özellikle 20.yüzyılın başlarında derslerde okutulan geçerli bir dil olan lazca günümüzde yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Anayurttan göç eden insanlar lazcayı unutmakta gençler ise lazcayı hiç öğrenmemektedirler. Kültürüne önem veren Lazlar bu konuda oldukça endişelidirler.
Yazılı anlamda lazca son zamanlarda oluşturulmuş ve gelişmesi için yoğun çaba harcanmıştır.Bunun için bir Laz alfabesi oluşturulmuş ve sözcükler yazıya geçirilmiştir. Buradaki amaç dili geliştirmek,eski sözel metinleri ölümsüzleştirmek ve dili daha iyi tanıtmaktır.Son yıllarda TBMM’de çıkan yasalar çerçevesinde bu hız kazanmış ve Lazcayı öğretmeyi amaçlayan kurslar açılmıştır.Bu yurt dışında yıllardır var olan ama ülkemizde yeni yeni uygulanmakta olan bir şeydir.Yazılı dili geliştirme çabalarına karşın hala Lazların çoğunluğu Laz alfabesini bilmemekte dillerini yazıya geçirememektedirler.

6-LAZ ALFABESİ(LAZURİ ALBONİ)
NOT:Kodlama hatasından yanlış görülebilir.

1920 yıllından itibaren Lazca’yı yazılı bir dil haline getirme çabaları görülmeye başlandı. Daha önce 2.Abdülhamit döneminde bazı çalışmalar olduysa da dönemin baskıcı rejimi buna izin vermemiştir.Lazca’nın yazılı bir dil haline getirme çabalarında en önemli pay Iskender Wiûzsi`ye aittir. SSCB`de Iskender Wiûzsi Latin kökenli bir Laz Alfabe`si hazırlamıştır.O dönemde SSCB`de açılan Laz okullarında bu alfabe lazca eğitim için kullanılmıştır.Çeşitli sahaflarda bulunabilen Laz gramer kitapları ilk kez bu yıllarda bu alfabe ile hazırlanmıştır. Iskender Wiûzsi 1938 de katledilmiştir.
Bunu dışında çeşitli Laz alfabeleri oluşturulduysa da Latin harflerini temel alan Fahri Lazoglu’nun hazırladığı Lazuri Alboni 1984 yılında kamuoyuna duyurulmuştur. Lazoglu Alfabesi, ilk kez Almanya`da bir grup Laz tarafından LAZEBURA isimli dergide yayınlanmış ayrıca Kafkasoloji kongrelerine sunulmuştur. 35 harfli Laz Alfabesi (Lazuri Alboni) 1993 yılında OGNI dergisinde yayınlanarak Türkiye Lazları içinde Laz diline ilgi duyanlar tarafından kullanılmaya başlandı. Laz Alfabesinde Türkçe`de bulunan 'I' 'Ö' 'Ü' bulunmazken Türkçe`de bulunmayan Ö, X, Ü, Q, Ô, Û, Â, 3, W` sessizleri bulunmaktadır.

Laz alfabesi şöyledir:(kodlama hatasından yanlış görünebilir)
Zz Bb Cc Çç Öö Dd Ee Ff Gg Ğğ Hh Xx İi Jj Kk Üü Ll Mm Nn Pp Oo Ôŏ Qq Rr Ss Şş Uu Ûû Tt Vv Yy Ăă Éé Ww

Görüldüğü gibi bazı harfler Türkçe’den farklıdır. Ö Harfi yumuşak Ç olarak değerlendirilebilinir.Türkçe ‘aşçı’ kelimesindeki ‘ç’nin daha incesidir. Ü,ince k olarak değerlendirilir. Ô,Türkçe sarp kelimesindeki p gibi okunur. Û,Türkçe t den daha ince okunur. Â,bu harfi çıkarmak için dz harflerinin birleşik ve acele okunması gerekmektedir. 3,uzun z diye tabir edilir ve t ile s nin birleşimi gibi okunur W,yumuşak ve uzun z olarak açıklanır.

Not1:bazı lazca harfler kodlama hatasından farklı çıkabilir.
Not2:Devamı için lütfen diğer bölümleri okuyunuz.

ONUR ÇOBAN
İstanbul Üniversitesi Yüksek Lisans

Lazlar ve Laz Dili-3

(İlk kısımları için lütfen diğer bölümleri okuyunuz)

7-LAZCA KELİME ÖRNEKLERİ:

NANA :ANNE
BERE :ÇOCUK
CUMA :ERKEK KARDEŞ
DA :KIZ KARDEŞ
MOTALİ:TORUN
ÇİLİ :EŞ(KADIN)
KOMOCİ:EŞ(ERKEK)
TOLİ :GÖZ
KORBA:KARIN
ŞKA :BEL
PURPU:AKCİĞER
MCİXİ :YUMRUK
XE :EL
XUCİ :OMUZ
MTUTİ:AYI
MELİ :TİLKİ
MSKVERİ:GEYİK
GENİ:DANA
PUCİ:İNEK
MÇACİ:SİNEK
BOMBULA:ÖRÜMCEK
KURİ:ŞAHİN
TXOMU:KIZILAĞAÇ
SUCİ:SARMAŞIK
CA:AĞAÇ
ARGUNİ:BALTA
BİGA:ÇUBUK
ONA:TARLA
ÇALA:SAMAN
KERİ:ARPA
OXORİ:EV
BAĞU:AĞIR
SARAĞA:TEKNE
BERGİ:ÇAPA
CUMU:TUZ
XİNCİ:KÖPRÜ
ZUĞA:DENİZ
ORDO:ERKEN
TUTA:AY
AR:BİR
JUR:İKİ
SUM:ÜÇ
OTXO:DÖRT
XUT:BEŞ
AŞİ:ALTI
ŞKİT:YEDİ
OVRO:SEKİZ
ÇXORO:DOKUZ
VİT:ON

Lazca bazı mani örnekleri:

PUKIROBA(PURKINORA)
Purkinora, wanas mskvana,Moxtimu skanik maxelinu!Vowüer germas, vowüer qonas,Bâirop agani skidala.Ncati gamigu purcik buûüa,Dopukires pukirepe.Iri üele goinpines,Larde tipis kilimepe.
--O--

İLKBAHAR
İlkbahar, yılın güzelliği,Gelişin beni sevindirdi!Bakıyorum ormana, bakıyorum tarlaya,Görüyorum yani yaşantıyı,Ağaçta çıkardı sürgün yaprak,Açıverdiler çiçekler.Her tarafa yayıldılar,Gür otların kilimleri.
--------------------------------------------
BAGI
Mu oxelu ren, owüedit!Bagi çkinis uskirepe,Méxuli, mtxiri, qomurepe,Tolepe çkini oxelapan,Ek qurâeni mçxu toloni,Ak porûoüali gomjoreri,Mskvana musi mowirapan.
--O--
BAĞ
Ne sevinçtir, bakin!Bizim bağda elmalar,Armut, fındık, erikler,Gözlerimizi sevindiriyorlar,Orada üzüm iri gözlü,Burada portakal güneşli,Güzelliğini gösteriyorlar.



Lazca isimler:

Tanura , Suri , Mamandulya, Pukuri , loya , Pukina ,Pukuroni , Surina , Pavri , Tolina , Toli , Tana , Nosta , Sindoma , Molivori , Molivorya Arsima , Isina , Pavri , Mosi , Çineri , Tenda , Tutada , Mjoranda , Sineri , Zenisi , Zenisi , Tutana

8-SONUÇ

Kısaca tüm bunlar Laz kültürünün ve Lazca’nın çok gelişmiş olduğunu göstermektedir.Çevremizde sıklıkla karşımıza çıkan bu insanların tek istediği binlerce yıllık geleneklerini sürdürebilmek.Özellikle Laz dilini geliştirmek çok önemli çünkü konuşanların sayısı gittikçe azalıyor.Yazılı kaynaklarını genişletmek ve onların bu isteklerini sanki siyasi emeller peşinde koşuyorlar gibi değerlendirmemek gereklidir.Zaten Lazlar bu ülkeye bağlılıklarını Cumhuriyetin ilk yıllarında itibaren kanıtlamış,ülke birliğinin sağlanması için gayrette bulunmuşlardır.
İnanıyorum ki yakın gelecekte en az Lazlar kadar diğer yurttaşlarımızda, Lazca’nın geçerli bir dil olduğunu kavrayacak ve ‘Her Karadenizli Lazdır.’yanılgısına düşmeyeceklerdir.



KAYNAKÇA:
-Rize,Fındıklı Dayanışma Vakfı
-Lazlar’ın tarihi/Muhammed Vaniliş,Ali Tandilava -Kafkasya’dan Karadeniz’e Lazların Tarihsel Yolculuğu/ Ali İhsan Aksamaz -Lazca sözlük/İsmail Bucaklı
-Atlas Dergisi/ilgili sayılar
-Ana Britannica/ilgili sayılar-İstanbul,Kadıköy’de yaşayan Lazlar
-Iskender Wiûzsi/Laz grameri

ONUR ÇOBAN
İstanbu Üniversitesi
onurcoban.blogspot.com

Erasmus mağduriyeti

Erasmus mağduriyeti



Üniversite öğrencilerinin her yıl faydalandığı Erasmus öğrenci değişim programında 2008-2009 yılında gidecek öğrenciler mağduriyete uğradı.
Avrupa birliği destekli bir program olan Erasmus,üniversite öğrencilerinin yurt dışında istedikleri bir okulda belli bir süre eğitim almalarına olanak veren bir uygulama.Bu programa dahil olan öğrenciler,kendi okullarında sene kaybı yaşamadan(derslerden kalmadıkları sürece) bu programa katılabiliyorlar.
Ayırca program dahilinde, giden öğrencilere belli bir burs sağlanıyor.Bu bursun miktarı gidilen ülkeye göre 300,400,500 euro olabiliyor.Bu sayede öğrencilerin masraflarının önemli bir bölümü karşılanması hedefleniyor.
Bu sistem uzun süredir güzel bir şekilde işlesede ne yazık ki 2008-2009 öğretim yılında Türkiye'den başka bir ülkeye gidecekler mağdur edilmiş durumda.
Başta İstanbul Üniversitesi olmak üzere birçok okul,daha önce "seçtiği" öğrencilere burs ödemesi yapmıyor.Kazanan ve son ana kadar hazırlanan(ki pasaport alanlar bile var) bu öğrenciler burs verilmediği için bu programdan yararlanamıyor.
İstanbul Üniversitesi yetkilileri olayın bu programın Türkiye temsilcisi "ulusal ajans" a bağlıyor.Onlara göre yeterli miktar yatırılmadığı söyleniyor.
Ancak ulusal ajans ise üniversiteyi suçlayarak "fazla kontejan" belirtildiğini söylüyor.
Avrupa Birliğinin ilgili birimi ise bu olay Türk yetkililerinin hatası diyor.
Anlaşılacağı üzere suçlunun olmadığı bu durumda sanırım suçlu bu kurumlara inanan öğrenciler oluyor.
Öğrencilere "hakkınız devam etmekte ama para sizden çıkacak" denilerek resmen dalga geçiliyor.