27 Şubat 2009 Cuma

Wind of change

Scorpions Wind of change...



i follow the moskva
down to gorky park
listening to the wind of change
an august summer night
soldiers passing by
listening to the wind of change

the world closing in
did you ever think
that we could be so close,like brothers
the future's in the air
i can feel it everywhere
blowing with the wind of change

chorus:
take me to the magic of the moment
on a glory night
where the children of tomorrow dream away
in the wind of change

walking down the street
distant memories
are buried in the past forever

i fallow the moskva
down to gorky park
listening to the wind of change

take me to the magic of the moment
on a glory night
where the children of tomorrow share their dreams
with you and me

take me to the magic of the moment
on a glory night
where the children of tomorrow dream away
in the wind of change

the wind of change blows straight
into the face of time
like a stormwind that will ring
the freedom bell for peace of mind
let your balalaika sing
what my guitar wants to say

take me to the magic of the moment
on a glory night
where the children of tomorrow share their dreams
with you and me

take me to the magic of the moment
on a glory night
where the children of tomorrow dream away
in the wind of change

24 Şubat 2009 Salı

81. Oscar açılış töreni

Oscar ödül töreni gerçekleşti...
Ödüllerin kazanılması kadar Hugh Jackman'ın aday olan filmler hakkındaki gösteriside hala dillerde...
İşte bu eşsiz gösteri...

17 Şubat 2009 Salı

Şiirimin Dili - Seyyal Taner

Seksenlerin sonu doksanların başında çocuk olanların unutamayacağı parçalardan biri...
Seyyal Taner'in alladı pulladı adlı şarkısıyla beraber bizi o günlere götüren parçası "şiirimin dili"
ismi tanıdık gelmese bile ilk sözünü duymamızla 90'lı yıllar bir tebessümle aklımıza gelmekte...
parçanın sözleri ise;

Şiirimin Dili

şiirimin dili ağıtlardan süzmeli
türkülerde yanık yanık duy beni
mısralarım hasretlerden ateşli
boynu bükük menekşeden sor beni

elleri bağlımıyam
dil bilmez dağlımıyam
hangi kitapta yazar
ben hasret harcımıyam

şiirimin dili ulu dağların seli
irmaklarda gürül gürül duy beni
uyaklarım sevdalardan ateşli
aşıkların sevdasına sor beni

şiirimin dili kaf dağında kilitli
halaylarda davul zurna duy beni
ayaklarım zincirlerle kenetli
gariplerin sevdasına sor beni



hoş bir nostalji...:)


NOT: Parçanın söz yazarı: ÖMER CİVANO ÇAKMAKÇI
Bestecisi : KEMAL BORAN

11 Şubat 2009 Çarşamba

En Mutlu Gün

En Mutlu Gün

Saate bakmak, anlam verememek zamanın bu kadar çabuk gitmesine...
Hayatının en mutlu gününde, doğum gününde, arkadaşlarının, dostlarının, ailesinin yanında olmak...
Eğlenmek doyasıya mutlu olmak belki de, anlamsızca...
Yanındakilere bakmak... Sevildiğini bilmek... Hatta onları tüm kalbiyle sevmek...
Hayatının en mutlu gününde, doğum gününde, onlarla olmak...
Sonra...
Gece olduğunda...
Sadece kendi kaldığında...
Yalnızca düşünmek... Kim bilir belki de ağlamak...
Keşke diyebilmek... Ama susmak...
Acı çekmek... Lakin dik durmaya çalışmak...
Hayatının en mutlu gününde, doğum gününde, anılarla baş başa kalmak...
Kaybolmak... Nerde olduğunu bilmeden yaşamak...
Öfkelenmek... Kim bilir belki de sevmek...
Git demek... Belki de beklemek...
Unutmak istemek... Belki de özlemek...
Mutlu olmasını istemek... Mutlu olmak istemek...
Hayatının en mutlu gününde, doğum gününde, düşünmek...
Acıyı, hüznü, umutsuzluğu tercih etmek...
Sonra yatıp uyumak...
Yepyeni bir günde, yalanlarına geri dönmek...
Tek doğrusu olan, dostlarına, ailesine gitmek...
Onlara teşekkür etmek... Ama hep onu beklemek...
Hayatının en mutlu gününde, doğum gününde...

(4 mart 2006 02.51)


Onur Çoban

10 Şubat 2009 Salı

BAFTA ödülleri açıklandı

Oscar'ların habercisi olarak görülen İngiliz Bafta ödülleri açıklandı.

2009 BAFTA Ödülleri:

En İyi Film: Slumdog Millionaire
En İyi Yönetmen: Danny Boyle (Slumdog Millionaire)
En İyi Kadın Oyuncu: Kate Winslet (The Reader)
En İyi Erkek Oyuncu: Mickey Rourke (Güreşçi)
En iyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Penelope Cruz (Barcelona)
En iyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Heath Ledger (Kara Şövalye)
En iyi Orijinal Senaryo: In Bruges
En iyi film müziği: Slumdog Millionaire – A. R. Rahman
En iyi görüntü : Slumdog Millionaire – Anthony Dod Mantle

4 Şubat 2009 Çarşamba

YAZILAMAMIŞ BİR ÖYKÜ

YAZILAMAMIŞ BİR ÖYKÜ

"Karşılıklı konuşuyorlardı. Sözcükler ağızlarından hiç durmadan çıkıyordu anlamsız, acımasız..."

Oysa ne güzel başlamıştı her şey. Onu ilk gördüğünde, kalbinin taa derinliklerinde bir yerlerde, başlayan o sızı aklını başından almıştı. Aslında yabancı değildi bu hislere ama nedense bu sefer biraz farklıydı. Ne zaman onu görse dizleri titriyor, sözcükler ağzına bir türlü gelmiyordu. Ama o karşılığı olmayan bir aşkın peşindeydi. Her kötü şeyde olduğu gibi bunu da anlaması uzun sürmedi. Baharın geldiğini zannedip karların arasında açmaya çalışan bir çiçekten farksız değildi. Kız başkasını seviyordu.
Neşeli olmaya çalıştı o günden sonra. Her zamanki gibi kendisinden beklenircesine esprili yaklaştı her olaya. İçinde yanan ateşi düşünmemeye, hissetmemeye çalıştı. Kimsenin bunu bilmesini istemiyordu. Nede olsa hiçbir şey fark etmezdi artık. İyileşmesi imkansız bir yarayı deşmenin kime, neye faydası olacaktı ki? Görmemeye çalıştı onu. Hatta daha da ileri giderek sevmemek için zorladı kendini. Oysa biliyordu, içindeki muhalif hayatı boyunca zorlamalara karşı gelmişti. Bu seferde gelecekti.
Oysa tek suçlu kendisimiydi. Kim karşı koyabilirdi ki "onun" gözlerine. Peki, "o" konuşmaya başladığında kim dinlemeden durabilirdi ki? Hayır... Kız suçlu değildi. O sana ne zaman ümit vermişti ki. Sen delice seviyorum derken içinden, o başkasına söylemiyor muydu telefonda bunları. Hiç açtı mı ki bu konuları sana. Oysa biliyordu sevdiğini-sen her ne kadar bilmesini istemesen de- Diğerleri gibi olabilir, senin sevgini kullanabilirdi. O da başkaları gibi zaman geçirebilirdi. Hayır, sadece tek bir zanlı vardı. İmkansızın peşinde koşan ve sonunda zararlı kendisi olacak olan o acımasız kalp...

"Karşılıklı konuşuyorlardı. Sözcükler ağızlarından hiç durmadan çıkıyordu anlamsız, acımasız..."

Belki birbirlerini hiç tanımasalar daha mutlu olacaklardı. İkisi de birbirini yolda görecek ama fark etmeyeceklerdi. Kim bilir belki bir otobüs durağında arka arkaya duracak ama birbirlerinin isimlerini bile asla bilmeyeceklerdi. Lakin şuan öylemiydi. Baksana birbirlerine ne kadarda yakınlar ama bir o kadarda uzak. Hiç elini tutamamak ve yanaklarını bir kez olsun okşayamamak ona nasıl bir ızdırap veriyor hiç düşündün mü?

"Karşılıklı konuşuyorlardı. Sözcükler ağızlarından hiç durmadan çıkıyordu anlamsız, acımasız..."

Peki, tüm bunlardan vazgeçmeye hazır mıydı? Yeri geldiğinde herkese kafa tutan o çocuk, şimdi onu bir daha hiç görmemeye dayanabilir miydi? Kafasından tüm bu düşünceleri bırakıp uzaklaşmayı ne kadar isterdi oysa. Ama...
Kim bilir belki bir gün gerçekten ayrılacaklar. Birbirlerini belki yılda bir kez bile göremeyecekler. Belki de zamanları o kadar az ki. Neden kaçsın ondan; en azından arkadaşça bile olsa yaşanılacak bu kadar güzel şey varken...
İşte bunları düşünüyordu o gün onla konuşurken. Saniyeler içinde aklından gelip geçen milyonlarca düşünce... "Karşılıklı konuşuyorlardı. Sözcükler ağızlarından hiç durmadan çıkıyordu anlamsız, acımasız..." Bir birlerine her şeyi anlatıyorlardı. Halbuki ikisi de biliyordu tüm bunları. Çocuk hayatı boyunca iki farklı karakter halinde yaşamıştı; biri dünyanın en mutlu, en neşeli kişisiyken; diğeri sonsuzluğun içinde umutsuzca yol almaya çalışan bir karamsar... Kız ise çevresine hep ışık saçan, arkadaşlarının olmazsa olmazı... Ama aynı zamanda, yalnız kaldığında, gözyaşlarını tutamamasına neden olan bir hayatın sahibi...
Birbirlerini sorguluyorlardı... Neden diye soruyorlardı anlamsızca... Sonra sustular birden... Cevabının olmadığı ve hiçbir zaman olamayacağı şeyler için beyin hücrelerini zorluyor, yaşamın bu değişmez devinimi içerisinde kendi durağanlıklarına anlam vermiyorlardı. Susuyorlardı... Birbirlerine dahi bakamıyorlardı...
Ardından ikisi de geri döndü gerçek-ya da en azından çevredekilerin öyle sandığı- dünyaya. Bundan böyle her şey farklı olacaktı o gencin hayatında. Ne sorgulamalar ne de bir şeylerin değiştirilebileceğine olan inançlar... Sadece elde olanları da kaybetmemek bakiydi o an da... Ne şiirler vardı aklında nede onu hatırlatan o güzelim şarkılar... Başlamıştı, arkadaşça vakit geçirmenin beklentisi içerisinde geçecek olan geceler... Artık zamanıydı ruhundaki şizofrenin kimlik değiştirmesinin zamanı. Neşeli, umutlu ve mutlu gözüken...
Genç elindeki kadehe baktı son bir kez. İlerideki şöminenin yansımasını kadehinde görürken, sıcaklığını yüzünde hissedebiliyordu. Yüzünde yavaşça bir tebessüm belirdi. Mutlu sonla bitmesini arzu ettiği bir öykü, hiç yazılamamıştı bile. İşte o an bir şey fark etti. Ne olursa olsun dudaklarından dökülen o cümle çıkmayacaktı aklından. Sorgulamadan, umutlanmadan ve yaşayamadan: "Keşke birlikte başka bir zamanda, başka bir yerde yaşasaydık."


ONUR ÇOBAN
26.03.2005