YAZILAMAMIŞ BİR ÖYKÜ
YAZILAMAMIŞ BİR ÖYKÜ
"Karşılıklı konuşuyorlardı. Sözcükler ağızlarından hiç durmadan çıkıyordu anlamsız, acımasız..."
Oysa ne güzel başlamıştı her şey. Onu ilk gördüğünde, kalbinin taa derinliklerinde bir yerlerde, başlayan o sızı aklını başından almıştı. Aslında yabancı değildi bu hislere ama nedense bu sefer biraz farklıydı. Ne zaman onu görse dizleri titriyor, sözcükler ağzına bir türlü gelmiyordu. Ama o karşılığı olmayan bir aşkın peşindeydi. Her kötü şeyde olduğu gibi bunu da anlaması uzun sürmedi. Baharın geldiğini zannedip karların arasında açmaya çalışan bir çiçekten farksız değildi. Kız başkasını seviyordu.
Neşeli olmaya çalıştı o günden sonra. Her zamanki gibi kendisinden beklenircesine esprili yaklaştı her olaya. İçinde yanan ateşi düşünmemeye, hissetmemeye çalıştı. Kimsenin bunu bilmesini istemiyordu. Nede olsa hiçbir şey fark etmezdi artık. İyileşmesi imkansız bir yarayı deşmenin kime, neye faydası olacaktı ki? Görmemeye çalıştı onu. Hatta daha da ileri giderek sevmemek için zorladı kendini. Oysa biliyordu, içindeki muhalif hayatı boyunca zorlamalara karşı gelmişti. Bu seferde gelecekti.
Oysa tek suçlu kendisimiydi. Kim karşı koyabilirdi ki "onun" gözlerine. Peki, "o" konuşmaya başladığında kim dinlemeden durabilirdi ki? Hayır... Kız suçlu değildi. O sana ne zaman ümit vermişti ki. Sen delice seviyorum derken içinden, o başkasına söylemiyor muydu telefonda bunları. Hiç açtı mı ki bu konuları sana. Oysa biliyordu sevdiğini-sen her ne kadar bilmesini istemesen de- Diğerleri gibi olabilir, senin sevgini kullanabilirdi. O da başkaları gibi zaman geçirebilirdi. Hayır, sadece tek bir zanlı vardı. İmkansızın peşinde koşan ve sonunda zararlı kendisi olacak olan o acımasız kalp...
"Karşılıklı konuşuyorlardı. Sözcükler ağızlarından hiç durmadan çıkıyordu anlamsız, acımasız..."
Belki birbirlerini hiç tanımasalar daha mutlu olacaklardı. İkisi de birbirini yolda görecek ama fark etmeyeceklerdi. Kim bilir belki bir otobüs durağında arka arkaya duracak ama birbirlerinin isimlerini bile asla bilmeyeceklerdi. Lakin şuan öylemiydi. Baksana birbirlerine ne kadarda yakınlar ama bir o kadarda uzak. Hiç elini tutamamak ve yanaklarını bir kez olsun okşayamamak ona nasıl bir ızdırap veriyor hiç düşündün mü?
"Karşılıklı konuşuyorlardı. Sözcükler ağızlarından hiç durmadan çıkıyordu anlamsız, acımasız..."
Peki, tüm bunlardan vazgeçmeye hazır mıydı? Yeri geldiğinde herkese kafa tutan o çocuk, şimdi onu bir daha hiç görmemeye dayanabilir miydi? Kafasından tüm bu düşünceleri bırakıp uzaklaşmayı ne kadar isterdi oysa. Ama...
Kim bilir belki bir gün gerçekten ayrılacaklar. Birbirlerini belki yılda bir kez bile göremeyecekler. Belki de zamanları o kadar az ki. Neden kaçsın ondan; en azından arkadaşça bile olsa yaşanılacak bu kadar güzel şey varken...
İşte bunları düşünüyordu o gün onla konuşurken. Saniyeler içinde aklından gelip geçen milyonlarca düşünce... "Karşılıklı konuşuyorlardı. Sözcükler ağızlarından hiç durmadan çıkıyordu anlamsız, acımasız..." Bir birlerine her şeyi anlatıyorlardı. Halbuki ikisi de biliyordu tüm bunları. Çocuk hayatı boyunca iki farklı karakter halinde yaşamıştı; biri dünyanın en mutlu, en neşeli kişisiyken; diğeri sonsuzluğun içinde umutsuzca yol almaya çalışan bir karamsar... Kız ise çevresine hep ışık saçan, arkadaşlarının olmazsa olmazı... Ama aynı zamanda, yalnız kaldığında, gözyaşlarını tutamamasına neden olan bir hayatın sahibi...
Birbirlerini sorguluyorlardı... Neden diye soruyorlardı anlamsızca... Sonra sustular birden... Cevabının olmadığı ve hiçbir zaman olamayacağı şeyler için beyin hücrelerini zorluyor, yaşamın bu değişmez devinimi içerisinde kendi durağanlıklarına anlam vermiyorlardı. Susuyorlardı... Birbirlerine dahi bakamıyorlardı...
Ardından ikisi de geri döndü gerçek-ya da en azından çevredekilerin öyle sandığı- dünyaya. Bundan böyle her şey farklı olacaktı o gencin hayatında. Ne sorgulamalar ne de bir şeylerin değiştirilebileceğine olan inançlar... Sadece elde olanları da kaybetmemek bakiydi o an da... Ne şiirler vardı aklında nede onu hatırlatan o güzelim şarkılar... Başlamıştı, arkadaşça vakit geçirmenin beklentisi içerisinde geçecek olan geceler... Artık zamanıydı ruhundaki şizofrenin kimlik değiştirmesinin zamanı. Neşeli, umutlu ve mutlu gözüken...
Genç elindeki kadehe baktı son bir kez. İlerideki şöminenin yansımasını kadehinde görürken, sıcaklığını yüzünde hissedebiliyordu. Yüzünde yavaşça bir tebessüm belirdi. Mutlu sonla bitmesini arzu ettiği bir öykü, hiç yazılamamıştı bile. İşte o an bir şey fark etti. Ne olursa olsun dudaklarından dökülen o cümle çıkmayacaktı aklından. Sorgulamadan, umutlanmadan ve yaşayamadan: "Keşke birlikte başka bir zamanda, başka bir yerde yaşasaydık."
ONUR ÇOBAN
26.03.2005
"Karşılıklı konuşuyorlardı. Sözcükler ağızlarından hiç durmadan çıkıyordu anlamsız, acımasız..."
Oysa ne güzel başlamıştı her şey. Onu ilk gördüğünde, kalbinin taa derinliklerinde bir yerlerde, başlayan o sızı aklını başından almıştı. Aslında yabancı değildi bu hislere ama nedense bu sefer biraz farklıydı. Ne zaman onu görse dizleri titriyor, sözcükler ağzına bir türlü gelmiyordu. Ama o karşılığı olmayan bir aşkın peşindeydi. Her kötü şeyde olduğu gibi bunu da anlaması uzun sürmedi. Baharın geldiğini zannedip karların arasında açmaya çalışan bir çiçekten farksız değildi. Kız başkasını seviyordu.
Neşeli olmaya çalıştı o günden sonra. Her zamanki gibi kendisinden beklenircesine esprili yaklaştı her olaya. İçinde yanan ateşi düşünmemeye, hissetmemeye çalıştı. Kimsenin bunu bilmesini istemiyordu. Nede olsa hiçbir şey fark etmezdi artık. İyileşmesi imkansız bir yarayı deşmenin kime, neye faydası olacaktı ki? Görmemeye çalıştı onu. Hatta daha da ileri giderek sevmemek için zorladı kendini. Oysa biliyordu, içindeki muhalif hayatı boyunca zorlamalara karşı gelmişti. Bu seferde gelecekti.
Oysa tek suçlu kendisimiydi. Kim karşı koyabilirdi ki "onun" gözlerine. Peki, "o" konuşmaya başladığında kim dinlemeden durabilirdi ki? Hayır... Kız suçlu değildi. O sana ne zaman ümit vermişti ki. Sen delice seviyorum derken içinden, o başkasına söylemiyor muydu telefonda bunları. Hiç açtı mı ki bu konuları sana. Oysa biliyordu sevdiğini-sen her ne kadar bilmesini istemesen de- Diğerleri gibi olabilir, senin sevgini kullanabilirdi. O da başkaları gibi zaman geçirebilirdi. Hayır, sadece tek bir zanlı vardı. İmkansızın peşinde koşan ve sonunda zararlı kendisi olacak olan o acımasız kalp...
"Karşılıklı konuşuyorlardı. Sözcükler ağızlarından hiç durmadan çıkıyordu anlamsız, acımasız..."
Belki birbirlerini hiç tanımasalar daha mutlu olacaklardı. İkisi de birbirini yolda görecek ama fark etmeyeceklerdi. Kim bilir belki bir otobüs durağında arka arkaya duracak ama birbirlerinin isimlerini bile asla bilmeyeceklerdi. Lakin şuan öylemiydi. Baksana birbirlerine ne kadarda yakınlar ama bir o kadarda uzak. Hiç elini tutamamak ve yanaklarını bir kez olsun okşayamamak ona nasıl bir ızdırap veriyor hiç düşündün mü?
"Karşılıklı konuşuyorlardı. Sözcükler ağızlarından hiç durmadan çıkıyordu anlamsız, acımasız..."
Peki, tüm bunlardan vazgeçmeye hazır mıydı? Yeri geldiğinde herkese kafa tutan o çocuk, şimdi onu bir daha hiç görmemeye dayanabilir miydi? Kafasından tüm bu düşünceleri bırakıp uzaklaşmayı ne kadar isterdi oysa. Ama...
Kim bilir belki bir gün gerçekten ayrılacaklar. Birbirlerini belki yılda bir kez bile göremeyecekler. Belki de zamanları o kadar az ki. Neden kaçsın ondan; en azından arkadaşça bile olsa yaşanılacak bu kadar güzel şey varken...
İşte bunları düşünüyordu o gün onla konuşurken. Saniyeler içinde aklından gelip geçen milyonlarca düşünce... "Karşılıklı konuşuyorlardı. Sözcükler ağızlarından hiç durmadan çıkıyordu anlamsız, acımasız..." Bir birlerine her şeyi anlatıyorlardı. Halbuki ikisi de biliyordu tüm bunları. Çocuk hayatı boyunca iki farklı karakter halinde yaşamıştı; biri dünyanın en mutlu, en neşeli kişisiyken; diğeri sonsuzluğun içinde umutsuzca yol almaya çalışan bir karamsar... Kız ise çevresine hep ışık saçan, arkadaşlarının olmazsa olmazı... Ama aynı zamanda, yalnız kaldığında, gözyaşlarını tutamamasına neden olan bir hayatın sahibi...
Birbirlerini sorguluyorlardı... Neden diye soruyorlardı anlamsızca... Sonra sustular birden... Cevabının olmadığı ve hiçbir zaman olamayacağı şeyler için beyin hücrelerini zorluyor, yaşamın bu değişmez devinimi içerisinde kendi durağanlıklarına anlam vermiyorlardı. Susuyorlardı... Birbirlerine dahi bakamıyorlardı...
Ardından ikisi de geri döndü gerçek-ya da en azından çevredekilerin öyle sandığı- dünyaya. Bundan böyle her şey farklı olacaktı o gencin hayatında. Ne sorgulamalar ne de bir şeylerin değiştirilebileceğine olan inançlar... Sadece elde olanları da kaybetmemek bakiydi o an da... Ne şiirler vardı aklında nede onu hatırlatan o güzelim şarkılar... Başlamıştı, arkadaşça vakit geçirmenin beklentisi içerisinde geçecek olan geceler... Artık zamanıydı ruhundaki şizofrenin kimlik değiştirmesinin zamanı. Neşeli, umutlu ve mutlu gözüken...
Genç elindeki kadehe baktı son bir kez. İlerideki şöminenin yansımasını kadehinde görürken, sıcaklığını yüzünde hissedebiliyordu. Yüzünde yavaşça bir tebessüm belirdi. Mutlu sonla bitmesini arzu ettiği bir öykü, hiç yazılamamıştı bile. İşte o an bir şey fark etti. Ne olursa olsun dudaklarından dökülen o cümle çıkmayacaktı aklından. Sorgulamadan, umutlanmadan ve yaşayamadan: "Keşke birlikte başka bir zamanda, başka bir yerde yaşasaydık."
ONUR ÇOBAN
26.03.2005
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa